Geleneksel Türk İslam sanatlarımızdan biri olan ebru sanatıyla sanatçılar, 16. yüzyıldan beri hayallerini suda yüzdürmeye devam ediyor. Her ne kadar tarihte imzalı olarak kaydedilebilen en eski ebru eserleri bu tarihi işaret etse de ebrunun doğuşu daha eski tarihlere bile dayanabilir. Ebru sanatında İstanbul ebrunun merkezi olarak kabul edilir. Osmanlı ve Türkler'deki ebru sanatı tüm dünyaya İstanbul'dan yayılmıştır. Ülkemizde de ebru sanatının başarılı örneklerini sunan ve 17 yıldır suyu boyamaya devam ettiğini söyleyen ebru ve hat sanatçısı Ömer Faruk Dere, "Saklı Cennetten Bir Demet" adlı sergi ile eserlerini ziyaretçilerle buluşturuyor. 1 Haziran tarihinde İstanbul Üniversitesi Dil Merkezi'nde ziyaretçilerine kapılarını açan sergi 1 Temmuz'a kadar açık olacak. Biz de On5yirmi5 olarak Ömer Faruk Dere ile hem ebru sanatını hem de "Saklı Cennetten Bir Demet" sergisini konuşalım istedik.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ebru sanatına ilk olarak nasıl başladınız?

1995 yılında ebruya başladım ve 17 senedir suyu boyuyorum. Sanatla iç içe yaşamaya, sanatla birlikte yaşamaya, her an sanatla birlikte olmaya gayret ediyoruz. Ebruya başlamam da şöyle oldu; 1995 yılıydı, -Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunuyum ben- Hikmet Barutçugil ebru gösterisi yapmak için bizim üniversiteye gelmişti. Bizim bir konferans salonumuz vardı, orada açtı tekneyi ve hiçbir şey söylemeden ebru yapmaya başladı. Tabi Hocamız ilk boyalar damlayıp açılmaya başlayınca, kağıdı aldığı zaman bu bizde çok merak uyandırdı. O gün bu gündür de devam ediyoruz. Ebruya fakülte yıllarında Hikmet Bey'le başladık, bir yıla yakın da birlikte çalıştık. Ondan sonra da kendi çalışmalarımızı devam ettirdik ve bugünlere geldik.

'Devlet-i Aliyyeden Günümüze Ebru Sanatı' adlı kitabınızda başlangıç aşamalarından günümüze ebruyu anlatıyorsunuz. Peki ebru sanatı ilk olarak nasıl doğdu? Ebru sanatında köşe taşları olarak nitelendirebileceğimiz usta sanatçılar kimdir? Bize biraz bunlardan bahseder misiniz?

Ebru sanatının menşei hakkında bir öngörü var ama kesin olarak nerede başladığı ve nerede çıktığı tam olarak bilinmiyor. Fakat güçlü deliller bu sanatın Orta Asya'dan zuhur ettiğini gösteriyor. Bu delillerden birisi o bölgede yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan ebruya benzer resimler ve şekiller. Bir diğer kanıt ise Orta Asya kökenli milletlerden Çin ve Japonya'da su üzerinde farklı sanatların yapılıyor olması. Çin'de Beni Nagashi, Japonya'da da Sumi Nagashi adıyla su üzeri sanatları icra ediliyor. Hepimizin kökenlerinin Orta Asya'ya dayandığını düşünürsek kuvvetli deliller bu işin Orta Asya'da başladığını gösteriyor. Ama ulaşabildiğimiz en eski ebru örnekleri 1542 yılına ait yani 16 yüzyıla kadar inebiliyoruz.

Ebrunun merkezi İstanbul

Topkapı Sarayı'nda 1500'lü yıllara ait bir ebrumuz var. Bilinen en eski ebru o. O günlerden bu günlere aşağı yukarı 500 seneden fazladır ağırlıkla İstanbul'da sanatçılar hayallerini yüzdürüyorlar suyun üstünde. Ve dolayısıyla 500 yılı aşkın bir zamandır bu sanat icra ediliyor. İstanbul bu işin merkezi ve ebru bütün dünyaya da İstanbul'dan yayılıyor.

Sihirli sözcük 'Besmele'

17. Yüzyılda Avrupalı Batılı tacirler İstanbul'a geldiklerinde İstanbul'daki Müslümanların bir sanatla uğraştıklarını görüyorlar ve bunları kendi seyahatnamelerinde rapor ediyorlar. "Türkler'in bir sanatı var, yağ gibi bir şeyin üzerinde boyaları yüzdürüp sonra kağıdı kapatıp, sihirli bir söz söyleyip, bir sihirle boyaları kağıda alıyorlar" diyorlar. Aslında anlattığı şey bugün bizim yaptığımız tekniğin aynısı. Yağlı su dediği muhtemelen kitreli kıvamlaştırılmış su, boyalar her zamanki gibi pigmentler yüzdürülüyor. Kağıdı kapattıktan sonra da söylediği sihirli sözcük, öyle inanıyorum ki büyük ihtimalle Besmele. Ben de yurtdışındaki gösterilerimde kağıdı kapattıktan sonra bizim bir sihirli sözcüğümüz var diyorum. İzleyenler de nedir diye merak ediyorlar. Ben de bizim sihirli sözcüğümüz 'Besmele' diyorum. "Şimdi hep bir ağızdan Besmele çekerse, Bismillah derse bu ebru çok güzel çıkacak diyorum." Güzel de bir anı oluyor. Dolayısıyla ebru 17.yüzyıldan itibaren Avrupa'ya geçmiştir ve 20. yüzyılın başlarına kadar "Turkish marbling paper" ya da "Türk ebru kağıdı" olarak anılmıştır ve Batılı ellerle özellikle coğrafi keşiflerle dünyanın her yerine yayılmıştır. Bugün bütün kıtalarda ebru yapılıyor, su üzeri sanatlarla uğraşılıyor. Ama herkes bilir ki bu işin merkezi İstanbul'dur, Osmanlı'dır ve Türkler'dir.

Mustafa Düzgünman ebru sanatının kilit ismidir

Ebrunun şöyle bir talihsizliği var. Diğer sanat dalları gibi yapılan her ebrunun altına imza koyma geleneği çok daha sonraları 20. yüzyıllarda başlıyor. Yapılan ebruların altına imza koyma geleneği diğer sanatlarımızdaki gibi yaygın olmadığı için çok az ustanın adını bilebiliyoruz. Çeşitli kaynaklarda pek çok sanat erbabı tanıtılırken maalesef ebruda bu tanıtılmıyor, bilinmiyor, kaynaklarda da adı geçmiyor. Sadece imzası olanları bilebiliyoruz. Bir de Sultan III. Ahmed döneminin ebru sanatçısı Hatip Mehmet Efendi'nin kaynaklarda adı geçen ya da bilinen şekliyle Hatip Mehmet Efendi'nin ebrularını bilebiliyoruz. Dolayısıyla bu noktada çok fazla bilgi sahibi değiliz. Bilinenleri söyleyelim: Şebek Mehmet Efendi, imzasından dolayı biliyoruz. Hatip Mehmet Efendi kaynaklarda geçtiği için biliniyor. Özbekler Tekkesi geleneği dediğimiz Özbekler Dergahı, Üsküdar Sultantepe'deki Özbekler Tekkesi'nde Özbekler Tekkesi Şeyhi Ethem Efendi başta olmak üzere o gelenekten gelerek devam eden Necmettin Okyay ki, Ethem Efendi Necmettin Okyay'ın annesinin dayısı da oluyor aynı zamanda. Necmettin Hoca'dan da Mustafa Düzgünman, Mustafa Düzgünman'a muasır ve hala hayatta olan Niyazi Sayın Hoca bunlar zamanımıza kadar bilinen ebrucular. Bunun yanında Necmettin Hoca'nın oğulları Sami ve Sacit Okyay'ların da ebruyla uğraştığı biliniyor. Geleneksel ebrunun yaşatılması ve günümüze aktarılmasında en önemli köprü ve kilit isim Mustafa Düzgünman'dır. Rahmetli Düzgünman evindeki bodrumundaki atölyesinde bu işe devam etmemiş olsaydı gelenekten gelen yani Necmettin Hoca'dan aktarılacak bilgileri aktarmada çok büyük sıkıntılar olacaktı. O yüzden Düzgünman'ı o noktada bir kilit taşı olarak görüyoruz ve geleneğin o yolla günümüze aktarıldığını görüyoruz. Onun için Düzgünman ve onun öğrencileri Fuat Başar, Alpaslan Babaoğlu ağabeyler önemlidir geleneksel ebrunun devamında. Hikmet Barutçugil, Alpaslan Babaoğlu ve Fuat Başar şu anda ebru olarak ne yapılıyorsa ve ebrucu olarak kim yetiştiyse ya bu 3 ismin -birkaç kişi daha var onları ayrı tutalım, İstanbul için konuşuyorum- öğrencisi ya da öğrencisinin öğrencisi olarak başlamıştır. Dolayısıyla bu 3 isim günümüz ebruculuğunda bizlerin de hocalarıdır hepsi. Bu 3 ismi zikretmeden geçmemek lazım.

Günümüz ebru sanatçıları daha çok hangi akımları takip ediyor?

Şöyle bir genel değerlendirme yapalım. Ebru pek çok şeye açık bir sanat, çok denemeye açık bir sanat. Çok malzeme ve teknik denenebilir, denenmelidir de. Bu denemeler neticesinde bence günümüz ebruculuğunun bir panoramik bir fotoğrafını çekip bakmak lazım. Önümüzdeki zaman diliminde ebruda çeşitli branşlaşmaların olacağını düşünüyorum. Örneğin, hiç desenle uğraşmayan sadece battal çalışan ebrucu grupları oluşacak ya da sadece çiçek yapanlar olacak. Su üzerinde çiçek ressamlığı yaptığını söyleyen arkadaşlarımız var, ebruyu bir su üzeri tekniği olarak düşünüp, üzerinde birebir, yüzde 100 aynısıyla çiçek resmetmeye çalışıyorlar. Mesela bu bir akım olarak devam edecek bence. Gelenekten gelen ve gelenekteki ebru anlayışına sıkı sıkıya bağlı olan ve asla bırakmayan başka bir grup da akım da zaten devam ediyor. Yani bunlar zamanla kendi için bölünecekler.

Biz bu sergiyle günümüz ebruculuğunda eksik kalan kareyi tamamladık

Biz bu sergide aslında bu panoramik fotoğrafta eksik kalan kareyi tamamlamaya çalıştık. Bu karelerde çiçekli ebrularda tam stilize, tam üsluplaştırılmış çiçek desenlerinin hiç yapılmadığını gördük. Buradaki amacımız geleneksel ebru tekniklerine bağlı olarak bunu bir teknik olarak düşünüp su üzerinde, tam stilize, iki boyutlu üsluplaştırılmış çiçek desenleri çalıştık. Her biri ayrı ayrı isimlendirildi. Her biri birbirinden farklı ve bugüne kadar hiç yapılmamış olan bu çiçek formları biraz önce belirttiğim panoramik fotoğrafta bir yere oturması açısından önemli. Karelerden oluşan bu büyük fotoğrafta hiçbir tartışmaya girmeye gerek yok. Çünkü ebruda tartışmalar çok fazla. Bence bunların hepsi birer zevktir, böyle de devam etmelidir, edecektir de. Şimdi buna bir örnek vermek lazım. Yazıda herkes Celi Sülüs yazıyı sevmez bazısı Talik sever, bazısı Celi Sülüs sever, bazısı Divani Celi Divani sever. Bunların hepsi ayrı tatlardır. Biz her gün ekşi yemiyoruz. Bazen tatlı yiyoruz, bazen ekşi yiyoruz, bazen acı yiyoruz. Ama hepsi bizim damak zevkimize hitap ediyor. Aynen böyle ebruda da zaman içinde böyle bir branşlaşmanın olacağını düşünüyoruz. Bunların hepsi bizim ebru sanatımızın zenginliğini ifade ediyor aslında. Şu anda bizim Türk ebruculuğunda, İstanbul'daki ebruculukta çok ciddi bir noktaya geldiğimizi gösteriyor. Dünya üzerinde hiçbir ebru yapan grup bu kadar çeşitli desen arayışına girmedi bugüne kadar. Dolayısıyla İstanbul, çiçekli ebrular noktasında dünyada bir numaradır. Bunu bir övünç kaynağı olarak söylemek isterim. Biz o gelenekten gelen ebrularımızı tabi ki yapıyoruz, öğretiyoruz, bunlar tabi ki yaşayacaklar. Ama onların üzerine ne koyabiliriz, ne yapabilirizin gayretiyle bu sergi ortaya çıktı. Yine klasik üslupla yine klasik malzemeler kullanılarak bu eserler ortaya çıktı. Geleneksel malzemelerimiz toz boyalar, kıvam arttırıcı olarak kerajin kullanıldı, deniz kadayıfı kullanıldı.

Ebru sanatı insanı daha çok içe döndüren ve insan zihnini dış varlıklardan uzaklaştıran bir sanat

 

… Bize biraz ebru sanatının felsefesinden bahseder misiniz?

Tabi ebru sanatının felsefesinden bahsetmek için İslam sanatlarının felsefesinden bahsetmek gerek. Sanatın İslamı, Hristiyanı, Budisti olmaz, ancak sanatçının Müslümanı, Budisti, Hristiyanı, Musevisi olur. Dolayısıyla insanların inançları sanatçılara yön verir. Sanat ve inanç çok iç içe geçmiş kavramlardır. İnançlarının saikiyle insanlar sanat yaparlar veya sanatlarına yön verirler. Bizim Türk İslam sanatlarının özü tamamen inanca dayalıdır. Zaten sanatın ortaya çıkışı hatla başlayan ve hattı süslemeye başlayan kitap sanatları dediğimiz sanatlarla gelişiyor. Dolayısıyla hep ilahi kaynaklı. Mesela Türk İslam sanatlarında mimari ilahi bir istekle gelişiyor. Örneğin dini mimari, Allah'ın evini en güzel yapmak gayretiyle ortaya çıkıyor. Ya da Allah'ın kelamını en güzel yazmak, yazılan o Allah'ın kelamının en güzel şekilde süslenmesi, en güzel şekilde ciltlenmesi hep farklı sanatları doğuruyor.

Sanatçı sanatında acziyetini görür

Bizim Türk İslam sanatlarının da özelliği şu, sanatçı hiçbir zaman kendi şahsi kretivitesini ön plana çıkarmaz. İşte ben bunu yarattım, ben şöyleyim gibi bir iddiaya girmez. Batı sanatıyla en büyük farkımız budur. Sanatçı sanatında acziyetini görür. Yaratıcının Cenab-ı Hakk'ın yaratma kabiliyetinin yanında sanatçının yaptığının hiçbir önemi yoktur. Dolayısıyla bizde mahfiyet esastır. Derviş meşreplik esastır. Yaptığımızda kendimizi ön plana çıkarmamak esastır. İşimizin ön planda olmasıdır. Bunun için çoğu sanatkar yaptığı işin altına imza atmamıştır. Biraz bundan da kaynaklanıyor ustalarımızı çok iyi tanıyamamak.

Ebru koca bir kainatın teknedeki zuhurudur

Sanatçılar ortaya çıkardıkları eserlerde kendi bakış açılarını ortaya koyarlar. Siz bir ebru sanatçısı olarak ebru ile kendinizi ifade ettiğinizi düşünüyor musunuz? Ve ebru sizin için ne ifade ediyor?

Ebru sonsuzluğa dokunmak bir kere

 

… Sanat sonsuzluğa dokunmaktır. Sanatkar sonsuzluğa dokunabilen insandır. Dolayısıyla ben ebruda zaman ve mekan kavramından sıyrıldığımı hissediyorum. Ebru yaparken tekne başında zaman ve mekan kavramını unutursunuz. Koca bir kainatın aslında o teknede zuhurudur o. Ebru çok yüce bir sanat, çok derin bir sanat. Ebru kainatın izdüşümüdür, ebru bir tecelligahtır. Sizin cüzi iradenizle külli iradenin orada birleşmesi ve ortaya bir şey çıkmasıdır. Ebru hikmetli bir sanattır, ebru gizemli bir sanattır. Ebruda bir vehbilik var yani ebru biraz vehbi bir sanat, kesbi bir sanat değil. Ne demektir vehbilik? Vehbilik Cenab-ı Hakk'ın ihsan etmesiyle oluşan demektir. Kesbilik ise insanın kendi iradesiyle yaptığıdır. İkisinin birleşimidir aslında ama kesbiliğin yani sizin gayretinizin oranı çok düşüktür. Burada çoğunluk o vehbiliktedir. O külli iradededir. Çünkü siz elinizde fırça karıştırırsınız, alırsınız elinize boş bir yüzey, damlatırsınız ve orada şekiller oluşur. Ana rahmi gibidir ebru teknesi. Aynı insan yaradılışı gibidir. 'Biz onu pis bir sudan yarattık' diyor Cenab-ı Hakk. Ana rahmine düşen damlayla ebru teknesine düşen damla aynı şey aslında. Burada bir yaradılış var, bir doğuş var, bir hayata gelme var. Ve doğuş anı da kağıda yatırdığımız an aslında, kağıdı çekip tekneye yatırdığımız anda da yaşamaya başlıyor, hayatına başlıyor aynı bizler gibi. Onun için bu çok hikmetli bir sanat.

Ebru sosyal hayatın bir göstergesidir

Ebru sosyal hayatın nasıl olması gerektiğini gösteren bir göstergedir aslında. Nasıl diyelim bir aynadır aslında. Pek çok rengi üst üste atarsınız. Ama hiçbir renk yeni gelen renkle kavga etmez. O kenara çekilir, ötekine yer açar. Ve olabildiğince birbiriyle iyi ilişki içindedir damlalar. Hiçbiri birbirinden şikayetçi değildir. Siz yeni bir damla attığınızda alttaki kendini geri çeker. Ona yer açar, kucak açar ve birbirlerini kucaklarlar renkler. Ebru renklerin kucaklaşmasıdır. Ebru sanatçının hayalinin suda yüzdürülmesidir. Ebru Cenab-ı Hakk'ın tecellisidir. Ebru aynı insan gibi, insan yaradılışına benzer bir süreçle yaratılır, hatta insanın nasıl yaratıldığını Cenab-ı Hakk ayetlerle adım adım anlatıyor ya aynı ayeti kerime birebir ebrunun oluşumuyla örtüşüyor. Yani ortaya çıkan şekiller pek çok şekli andırıyor. Çok derin şeyler düşündürüyor insana. Ama her şeyden önce ebru bir nasip işidir. Bu işle uğraşmak herkese nasip olmaz. Güzel işler yapmak herkese nasip olmaz. Renklerle uğraşmak herkese nasip olmaz. Ebru yapan yaşlanmaz, hafıza kaybı olmaz. Öd insanın hafızasını devamlı diri tutar.

Sanat insani bir eylem ancak ilahi bir sonuçtur

Siz aynı zamanda hattatsınız da. Kelimelerle ve boyaları kullanarak ortaya bir sanat eseri çıkarmak nasıl bir duygu? Ayrıca ebru sadece bir kez yapılabilen bir sanat. Ve siz eserlerinizi satarken nasıl hissediyorsunuz?

Bir kere hepsi benim çocuğum. Dolayısıyla sanatçı için eser satmak zor. Ebru sanatını ya da hat sanatını yaparken siz aynı sanatçısınız ama sadece ifadeler, biçimler değişiyor, alet, malzemeler değişiyor. Ve ortaya koyduğunuz sanat eserinin formu değişiyor. Ebruda fırçayı, boyaları, bizi kullanarak bir anlatım diliniz var. Orada da kamış kalem, kağıt ve mürekkeple bir anlatım diliniz var. Aslında aynı şey. Ruhun yansımasıdır sanat. Burada da sanatçının kalp atışları var. Yazıda da sanatçının kalp atışları var. Dolayısıyla insana ait şeydir sanat. O yüzden dijital sanatlar sevilmez. O yüzden bilgisayara bağlı sanatlar hoş görülmez. İnsan faktörü girdiği zaman sanata size sıcak gelir. Sanat insani bir eylem ama ilahi bir sonuçtur aslında. Biz İslam sanatçıları bunu hep böyle görmeye çalıştık. Müslüman sanatçılar bu topraklarda bunu hep böyle görmeye çalıştı. Esas aranan şey, Necip Fazıl'ın dediği gibi "Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış, marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış." Onun için biz hep arayış içindeyiz, sanat hep arayış içinde. Bu arayışta ne çıkarsa bakanlarla seyredenlerle paylaşıyoruz.

Ebru zor bir sanat mıdır? Herkes ebru yapabilir mi? Ebruda kendini geliştirmek için nasıl gayret göstermeli?

Ebru bir kere zor bir sanat, kolay bir sanat değil. Sanatların hepsi zor zaten, fakat ebruda hızlı sonuca ulaşılabiliniyor. İslam sanatlarının diğer şubelerine nispetle ebru sanatında çok daha hızlı neticeye ulaşılabiliyor. Teknenizi ayarlamak için çok zaman kaybedersiniz, sabır gösterirsiniz ama tekneniz ayarlandıktan sonra ortaya çıkması, yapılması seri halde devam ettiği için kolay gibi görünüyor. Ama aslında çok zordur. Hassas dengelerin işidir ebru. Çok uzun bir tecrübe gerektirir, uzun mesailer gerektirir. Dolayısıyla ebru kolay bir şey değildir. Net 10 yıl oldu, ben sanat eğitimi de veriyorum. Öğrenciler de yetiştirdik. 15 öğrencim var. Bugün gözüm kapalı onları nereye gönderirsem göndereyim, bu sanatları icra edebilirler. Bu seviyede öğrencilerimiz var. Onlar birer sanatçı adayıydılar, yavaş yavaş sanatçı olmaya doğru gidiyorlar. Dolayısıyla bu bir övünç kaynağı bizim için.

"Gayretsiz kabiliyet kör, kabiliyetsiz gayret nafiledir"

Sanat eğitimde tek şart sabır. Sabır, sabır, sabır

 

… Bu sabrı gösterdiğiniz müddetçe ilerlersiniz. Çünkü kabiliyet herkese bir şekilde verilmiş. Ama az ama çok ve bu kabiliyeti geliştirmek sizin elinizde. Bu gayretiniz olmazsa kabiliyetinizin bir anlamı yok. Gayreti de sabır getiriyor. Yani bunlar çok iç içe kavramlar. Bir kere kabiliyetiniz olacak. Ama kabiliyetinizin olmadığı hemen anlaşılan bir şey değil, bir müddet devam ettikten sonra anlaşılır. O yüzden sabır, devamlı sabır, ömrümüzün sonuna kadar sabredeceğiz. İkincisi istikrar, istikrarlı olacaksınız. Devamlı o yolda olacaksınız, yolunuzdan şaşmayacaksınız. Kabiliyet önemli ama gayretsiz olmuyor. Benim bir sözüm var artık tekerleme haline geldi: "Gayretsiz kabiliyet kör, kabiliyetsiz gayret nafiledir." Eskiden söyle yaparlarmış, öğrenciyi eğitime başlatırlarmış ve belli bir seviyeye geldikten sonra hoca öğrenciyi tartarmış. "Evladım sen git, başka bir iş yap. Senin bu işte kabiliyetin yok, zamanını zayii etme " diye. Bundan da öğrenci gocunmazmış. Çünkü herkesin kabiliyeti farklı. Kabiliyeti olanı desteklerler, az kabiliyeti olanı daha çok çalışması için teşvik ederler ve böylece ilerlerlermiş. Onun için kabiliyet ve gayret birlikte olmak zorunda.

Siz aynı zamanda İSMEK'te ebru sanatı hocalığı yapıyorsunuz. Sizce ebru sanatıyla ilgilenmek isteyenler nasıl bir yol izlemeli? Ve bu sanata ilgi duyanlara neler tavsiye edebilirsiniz?

Benim gençlerden istediğim şu, bir şeyi istiyorlarsa sadece bir şeyle uğraşsınlar. Bir koltuklarında 5 karpuz olmaz. Zamanlarını bölmesinler. Ebruya ilgileri varsa sadece ebru sanatıyla uğraşsınlar, başka hiçbir şeyle uğraşmasınlar. İSMEK'in bütün ilçelerimizde kendilerine çok yakın kurs merkezleri var. www.ismek.org <http://www.ismek.org> adresinden kendilerine en yakın şubeyi bulup temel kurslara oradan başlayabilirler. Hiçbir ücret talep edilmiyor İSMEK kurslarında. Kendi branşlarında kendini ispatlamış hocalarımız var. Bu kurslarımızda temeli aldıktan sonra ihtisas merkezimiz var. Bağlarbaşı Türk İslam Sanatları İhtisas Merkezi'mizde ileri seviyede eğitim veriyoruz ki ben de oradayım. İhtisas merkezine belli temel eğitimleri almış arkadaşları sınavla alıp, ileri seviyede eğitime devam ediyoruz. Oradan mezun olanlar usta namzetidir artık.

Gençlerin geleneksel sanatlarımızdan olan ebru sanatına ilgilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son 5 yılda özellikle ebru sanatımıza ilgi çok fazla. Bu bizi çok sevindiriyor. Önümüzdeki yıllar çok daha iyi şeylere gebe öyle görünüyor. İnşallah daha güzel şeyler olur.

İddia ediyoruz bugüne kadar hiç böyle bir ebru sergisi gezmediniz

 

Sergi hakk

 

ında...

Bu sergi ebru sanatına, ebrudaki çiçek desenlerine farklı bir bakış açısı getiriyor. Tamamı farklı isimlerle isimlendirilmiş 12 desenden oluşan 24 eser var sergimizde. Bütün İstanbulluları sergimize davet ediyoruz. İddia ediyoruz ki bugüne kadar hiç böyle bir ebru sergisi gezmediler. Çünkü bu formda çiçek desenleri ilk defa sergileniyor. Onun için herkesi bekliyoruz. 1 Temmuz'a kadar açık sergi. Zaman olarak da herkes rahat rahat gezebilsin diye geniş bir zaman aralığı bıraktık. Sergimiz, bu sanatla uğraşan diğer arkadaşlarımıza da bir beyin fırtınası, bir kavram çarpışması oluşturabilir. 'Evet bu böyle de olabilir' dedirtirse, bu sergi amacına ulaşmış demektir. Geleneksel çiçeklerimizi de yapacağız ama bu çiçekleri de yapmaya devam edeceğiz.

Ebruda hangi malzeme nasıl kullanılır, ne işe yarar?

Kağıt: Emici özelliği fazla ve mat olanları tercih edilir. Genellikle birinci hamur kâğıt kullanılır.

Kitre: Kitre, Anadolu'da yetişen, geven türü dikenli bitkilerden elde edilen, yapışma özelliği az olan bir zamk çeşididir. Suyla birlikte karıştırılarak uygun kıvam elde edilir. İpek kitresi ise, toz halinde hazır olarak satılmaktadır. Piyasada aktarlarda bulunabilen kitrenin plaka halinde, beyaz ve topraksız olanları tercih edilmelidir.

Tekne:Ebru yapımında tekne dediğimiz, içine kitre konan kaplar kullanılır.

Fırça: Fırçanın sapı için, esnek olduğundan dolayı gül dalı kullanılır. Kıllar ise, at kuyruğundan elde edilir.

Boyalar: Ebru yapımında genellikle oksit kırmızı, oksit sarı, oksit siyah, lahur çiviti kullanılır. Diğer renkler de bunların karışımından elde edilir. Güzel bir ebru için renkleri uyumlu kullanmak önemlidir. Bu nedenle koyu renklerden başlanarak renkler kullanılır. Tabandaki siyah boya, üzerindeki boyaları canlı ve aktif gösterir. Aralardaki beyazlar da renklere hareket getirir.

Öd: Renklerin kitre üzerinde kalmasını sağlar. Boyanın içine atılarak kullanılır. İpek boyalar için kullanılmaz.

Biz: Büyük, kalınca iğne olup, ebruya şekil vermekte kullanılır.

On5yirmi5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder